T.C.
Yargıtay
8. Hukuk Dairesi
Karar No:2016/3679
K. Tarihi:1.3.2016
MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu İptali ve Tescil, Katkı Payı Alacağı ve Katılma Alacağı
… ile … aralarındaki tapu iptali ve tescil, katkı payı alacağı ve katılma alacağı davasının kısmen kabulüne ve kısmen reddine dair …14. Aile Mahkemesi’nden verilen … gün ve … sayılı hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtay’ca incelenmesi davalı vekili, duruşmasız olarak incelenmesi davacı vekili taraflarından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için … Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü temyiz eden davalı vekili Av. … geldi. Karşı taraftan davacı vekili Av. … geldi. Duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanların sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı … vekili, asıl dava ile birleşen dava dilekçesinde, tarafların 1989 yılında evlendiklerini, evlilik birliği içerisinde sahip olunan … ada … parsel 11 nolu bölüm ile banka hesabında bulunan para ve bu paranın faiz gelirleri üzerinde tasfiye alacağı bulunduğunu ileri sürerek, taşınmazın tapu kaydının 1/2 oranında iptaliyle vekil edeni adına tesciline, olmadığı takdirde tasfiye alacağı belirlenerek davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, taşınmazın babasının katkısıyla satın alındığını, bu sebeple müvekkilinin kişisel malı olduğunu ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı ve davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Maddi olayları ileri sürmek taraflara, hukuki nitelendirme yapmak ve uygulanacak kanun maddelerini belirlemek hakime aittir (6100 s.lı HMK 33 m). İddianın ileri sürülüş şekline göre dava; mal rejiminden kaynaklanan tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde katkı payı ve artık değere katılma alacağı isteğine ilişkindir.
1-Dosya kapsamına, dava evrakı ile yargılama tutanakları içeriğine, mahkemece deliller değerlendirilerek karar verildiğine ve takdirde bir isabetsizlik bulunmadığına göre, aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan taraf vekillerinin sair temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2-Davacı ve davalı vekilinin diğer itirazlarına gelince; 01.01.2002 tarihinden önce 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi’nin(TKM) yürürlükte olduğu dönemde, eşler arasında yasal mal ayrılığı rejimi geçerliydi (TKM 170 m). TKM’de, mal rejiminin tasfiyesine ilişkin düzenleme mevcut olmadığından, eşlerin bu dönemde edindikleri malvarlığının tasfiyesine ilişkin uyuşmazlık, aynı kanunun 5.maddesi yollamasıyla Borçlar Kanunu’nun genel hükümleri göz önünde bulundurularak “katkı payı alacağı” hesaplama yöntemi kurallarına göre çözüme kavuşturulacaktır. Zira Borçlar Kanunu, Medeni Kanunun tamamlayıcısı olarak kabul edilmiştir (eBK 544, TBK 646 m).
Mal ayrılığı rejiminde; eşler kendi malları üzerinde tasarruf yetkisine ve intifa hakkına sahiptir ve mallarının idaresi kendisine aittir (TKM 186/1 m). Her birinin malları, geliri ve kendi kazançları yine kendilerine ait kişisel mallarıdır(TKM 189 m).Kadın veya kocanın, diğerinin mal rejiminin devamı sırasında edindiği malvarlığına katkısı nedeniyle katkı payı alacağı isteyebilmesi için, mutlaka para ya da para ile ölçülebilen maddi veya hizmet değeriyle katkıda bulunması gerekir. Bu katkı, ziynet, miras veya bağış yoluyla elde edilen başka malvarlıklarının kullanılması ile toplu olarak yapılabileceği gibi, çalışan eşin gelirleriyle de yapılması mümkündür.Çalışarak, düzenli ve sürekli gelire (maaş, gündelik, kar payı vs gibi) sahip eşin, aksi kanıtlanmadıkça diğer eşin sahip olduğu malvarlığına yapabileceği tasarruf oranında katkıda bulunduğunun kabulü gerekir. Yargıtay’ın ve Dairemizin devamlılık gösteren uygulamaları da bu yöndedir.
Mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde edinilen tasfiyeye konu mala, eşlerin, hem başka malvarlıkları(ziynet, miras, bağış vs gibi) kullanılarak, hem de çalışma karşılığı elde ettikleri düzenli gelirleriyle katkıda bulunduklarının ileri sürüldüğü durumlarda; öncelikle, tasfiyeye konu malın edinildiği tarih itibarıyla başka malvarlıklarından elde edilen toplu para ile yapılan katkının, dava konusu malın bedelinin tamamı karşısındaki oranı saptanmalıdır. Bundan sonra da, kalan miktara her bir eşin çalışmaları ile elde ettikleri düzenli gelirleriyle katkıda bulunduklarının kabulü ile oranları ayrı ayrı belirlenmelidir.
Dava konusu malvarlığına, başka malvarlıklarından elde edilen toplu para ile yapılan katkının dışında kalan bölümüne eşlerin çalışmaları karşılığı elde edilen düzenli gelirlerle yapılan katkı oranının belirlenmesi bakımından ise; öncelikle evlenme tarihinden, malın edinildiği tarihe kadar, eşlerin çalışma sürelerine ve gelirlerine ilişkin belgeler bulundukları yerlerden eksiksiz olarak getirtilmelidir. Çalışmanın sabit olunmasına rağmen, çalışılan bir kısım döneme ilişkin belgelere ulaşılamaması durumunda, ilgili meslek kuruluşlarından ve/veya bilirkişilerden o döneme ilişkin yaklaşık gelir durumu sorulup belirlenerek, malın edinildiği tarihe kadar ki eşlerin tüm gelirleri ayrı ayrı saptanmalıdır.Sonra, her bir eşin alışkanlıkları, ekonomik ve sosyal statüleri gözetilerek, kişisel harcamaları ile ayrıca kocanın 743 sayılı TKM’nin 152. maddesi gereğince evi geçindirme yükümlülüğü nedeniyle yapabileceği harcama kendi gelirlerinden düşülerek ayrı ayrı yapabilecekleri tasarruf miktarları tespit edilmeli, daha sonra her bir eşin tespit edilen tasarruf miktarının birlikte gerçekleştirdikleri toplam tasarruf miktarı içerisindeki oranı belirlenmelidir. Bulunan bu oranlar, eşlerin çalışmaları karşılığı elde ettikleri düzenli gelirleriyle tasfiye konusu malvarlığına yaptıkları katkı oranını göstermektedir.
Yukarıda açıklanan yöntemlerden yararlanılarak ayrı ayrı tespit edilen toplu para ve düzenli gelirlerle yapılan katkı oranları, birleştirmek suretiyle değerlendirilerek, tasfiyeye konu malvarlığının dava tarihindeki sürüm(rayiç) değeri ile çarpılmak suretiyle, her bir eşin katkı payı alacak miktarı bulunur.
Bundan ayrı; 01.01.2002 tarihinde sonra kabul edilen edinilmiş mallara katılma rejiminde mal rejiminin devamı süresince, bir eşin sahip olduğu edinilmiş malda, diğer eşin artık değerin yarısı oranında katılma alacak hakkı vardır.Artık değere katılma alacağı; eklenecek değerlerden (TMK 229.m) ve denkleştirmeden (TMK 230.m) elde edilen miktarlar da dâhil olmak üzere, eşin edinilmiş mallarının (TMK 219.m) toplam değerinden, bu mallara ilişkin borçlar çıktıktan sonra kalan artık değerin (TMK 231.m) yarısı üzerindeki diğer eşin alacak hakkıdır (TMK 236/1.m). Katılma alacağı Yasa’dan kaynaklanan bir hak olup, bu hakkı talep eden eşin gelirinin olmasına veya söz konusu mal varlığının edinilmesine, iyileştirilmesine ya da korunmasına katkıda bulunulmasına gerek yoktur.
Artık değere katılma alacak miktarı hesaplanırken, mal rejiminin sona erdiği sırada mevcut olan malların, bu tarihteki durumlarına göre, ancak tasfiye tarihindeki sürüm(rayiç) değerleri esas alınır(TMK 227/1, 228/1, 232 ve 235/1. m). Yargıtay uygulamalarına göre, tasfiye tarihi karar tarihidir. Belirli bir malın eşlerden birine ait olduğunu iddia eden kimse, iddiasını ispat etmekle yükümlüdür. Eşlerden hangisine ait olduğu ispat edilemeyen mallar onların paylı mülkiyetinde sayılır. Bir eşin bütün malları, aksi ispat edilinceye kadar edinilmiş mal olarak kabul edilir (TMK 222. m).Yukarıdaki değer tespiti, belirleme ve hesaplamaların yapılabilmesi için gerek görülürse konusunun uzmanı bilirkişi veya bilirkişilerden de yardım alınmalıdır.
Somut olayda;davacı vekili, davalı adına kayıtlı Merkez Bankası hesabında bulunan paraya çalışması neticesinde elde ettiği gelirlerle katkıda bulunduğunu bildirmiştir. Davalı vekili ise; dava dışı Yenimahalle’de bulunan taşınmazın satışından elde edilen gelirin Merkez Bankası hesabına yatırıldığını ileri sürmüştür.
a)Buna göre; dava dışı …’de bulunan … ada … parselin davalı tarafından satın alınmasına ve davalı tarafından satışına ilişkin sözleşmesinin Tapu Sicil Müdürlüğü’nden istenmesi ve satış tarihi itibarı ile taşınmazın rayiç bedelinin belirlenmesi, davaya konu Merkez Bankası’ndaki döviz hesabının ne kadarının bu taşınmazın satışından elde edilen gelirle, ne miktarının tarafların çalışmaları sonucu elde ettiği gelirlerle karşılandığının tespit edilmesi, gerek görülmesi halinde konusunda uzman bilirkişilerden yardım alınması gerekir.
b)Birleşen dosyada ise; talep edilen faiz gelirinin hesaplanmasına ilişkin başlangıç tarihinin Merkez Bankası’na dövizin yatırıldığı 29.08.2000 tarihi olarak belirlenmesi hatalıdır. TMK’nun 219/4. maddesi uyarınca, kişisel malın geliri edinilmiş mal olduğuna göre, ancak 01.01.2002 tarihinden sonraki faiz gelirinin edinilmiş mal olarak kabul edilerek davacının artık değere katılma alacağının bu tarih dikkate alınarak belirlenmesi gerekirken, mal ayrılığı rejimi döneme ilişkin süre içerisindeki faiz gelirinin de edinilmiş mal kabul edilerek davacı taraf lehine hatalı olarak artık değere katılma alacağına hükmedilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı ve davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3.maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, taraf vekillerinin sair temyiz itirazlarının (1) nolu bentte yazılı nedenlerle reddine, bozma nedenlerine göre Yargıtay duruşmasında vekil marifetiyle temsil olunan davacı ve davalı lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, HUMK’nun 440/1 maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 3.828,00 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davalıya iadesine, 27,70 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, 01.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.