T.C.
Yargıtay
6. Hukuk Dairesi
Karar No:2012/10713
K. Tarihi:17.7.2012
Davacı vekili, dava dilekçesinde, müvekkilinin davalının mülkiyetinde bulunan fuar sergi salonlarında kiracı olduğunu, davalı kiralayan tarafından ihtiyaç nedeniyle açılan tahliye davasının kabulle sonuçlanması üzerine davacının 1-5-6 ve 7 no.lu sergi salonlarından 24.12.2008 tarihinde icra marifeti ile tahliye edildiğini, bu tarihten sonraki dönem için kira borçları olamayacağını belirterek, bu dönem kira paralarına ilişkin davacı hakkında yapılan icra takibinden dolayı borçlu olmadığının tespitini talep etmiştir. Davalı vekili, davacının icra takibine süresinde itiraz ettiğini ve takibin durduğunu, itirazın hükümden düşürülmesi amacıyla itirazın iptali davası açtıklarını, bu aşamada kiracının menfi tespit istemekte hukuki yararının olmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur. Mahkemece davacının menfi tespit davası açmakta hukuki yararı bulunmadığından davanın reddine karar verilmiştir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, icra takibinin itiraz ile durması üzerine, itirazın iptali davası açılmadan önce borçlunun menfi tespit istemekte hukuki yararı bulunup bulunmadığı noktasındadır. Davalı alacaklı kira alacağının tahsili için davacı hakkında icra takibi başlatmış, davacı tarafından takibe itiraz edilmesi üzerine de icra takibi durmuştur. İtirazın iptaline yönelik herhangi bir dava açılmamış iken davacı borçlu tarafından menfi tespit istemi ile 26.08.2009 tarihinde işbu dava açılmış, davalı alacaklı ise 24.09.2009 tarihinde itirazın iptali ve tahliye istemi ile ayrı bir dava açmıştır.
İcra ve İflas Kanunu’nun 72.maddesi hükmü gereğince borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir. Borçlunun borçlu olmadığının tespitini istemekte hukuken korunmaya değer bir menfaati bulunmak koşulu ile davanın icra takibinden önce veya takip sırasında açılması mümkündür. Menfi tespit davası gerçekte var olmayan bir borç ya da geçersiz bir hukuki ilişki nedeniyle icra takibine maruz kalması muhtemel olan veya icra takibine maruz kalan bir kimsenin gerçekte borçlu bulunmadığını ispat için açacağı bir dava olarak adlandırılmaktadır.
Takip hukuku bakımından itirazın hukuki sonuçları İcra ve İflas Kanununun 66/1 maddesinde belirtilmiş olup, anılan madde hükmüne göre süresinde borca itiraz edilmesi ile takip işlemleri kendiliğinden durur. İtirazın hükümden düşürülmesi için alacaklı tarafından itirazın tebliğinden itibaren bir yıl içinde genel hükümler dairesinde itirazın iptali davası açılması veya altı ay içinde İcra ve İflas Kanununun 68.maddesinde belirtilen belgelere dayalı olarak icra mahkemesinden itirazın kaldırılması istenilmelidir. İtirazın iptali süresini geçiren alacaklının genel hükümler dairesinde alacak davası açması da mümkündür. Alacaklı tarafından belirtilen bu süreler içinde bir dava açılmasını beklemek yerine takip borçlusunun, maruz kaldığı icra takibi nedeniyle oluşan belirsizliğin bir an evvel giderilmesini istemekte hukuken korunmaya değer bir yararı olduğu kabul edilmelidir. İcra ve iflas Kanununun 72/1 maddesinin açık hükmüne göre ortada bir icra takibi olmasa dahi yapılabilecek olası bir takibi düşünerek menfi tespit davası açması mümkün olan borçlunun icra takibiyle kendisinden hak talebinde bulunan alacaklıya karşı bu davayı açmasında hukuki yararı olduğunda kuşku yoktur. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 18.01.2012 gün ve 2011/19-622 esas 2012/9 karar sayılı kararı da bu doğrultudadır. Menfi tespit davası bakımından takibin İcra ve İflas Kanunu’nun 68.maddesinde sayılan belgelere dayalı olması veya olmaması arasında da bir fark bulunmamaktadır. Her iki halde de borç tehdidi söz konusu olup davacının menfi tespit istemesinde hukuki yararı bulunmaktadır. Yapılan bu açıklamalardan sonra somut olayda davacının alacaklı tarafından henüz bir itirazın iptali davası açılmamışken, kendisine yönelik icra takibi nedeniyle menfi tespit istemekte hukuk yararı bulunmakta olup mahkemece yazılı şekilde hukuki yarar yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmediğinden hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ
Yukarıda açıklanan nedenle temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK’ya 6217 sayılı Kanunla eklenen geçici 3.madde hükmü gözetilerek HUMK’un 428.maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA 17.07.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.