Bu açıklamalar kapsamında eldeki davaya gelince; yerel mahkemece boşanmaya sebep olan olaylarda kadın eşin ağır, erkek eşinse az kusurlu olduğu belirtilerek boşanmaya karar verilmiş olup; Özel Daire, boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların gerçekleşen kusurlu davranışlarına göre eşit kusurlu olduklarını belirterek kararı bozmuştur. Boşanmaya sebep olan olaylarda erkek eşin hakaret ettiği, fiziksel şiddet uyguladığı ve birlik görevlerini ihmal ettiği, kadın eşin ise sadakat yükümlülüğüne aykırı davrandığı hususunda Özel Daire ile yerel mahkeme arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, tarafların sabit olan eylemleri nedeni ile boşanmaya sebep olan olaylarda kusur derecelerinin ne olduğu noktasındadır. Taraflar arasında 07.09.2013 tarihinde gerçekleşen yaralama olayının Edirne 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 21.03.2014 tarihli ve 2013/254 E., 2014/47 K. sayılı yargılamasına konu olduğu, bu yaralama sonucunda kadın eşin durumunu bildirir 31.10.2013 tarihli kati sağlık raporunda geçen “….Çekilen Toraks BT de sağda total pnömotoraks mevcuttu. Mevcut bulgularla hastaya sağ tüp torakostomi ve kapalı sualtı drenajı uygulandı. Hasta bu hâli ile mevcut travmadan dolayı hayati tehlike geçirmiştir,…” ifadelerden kadın eşin hayati tehlike geçirecek şekilde sırtından bıçaklandığı anlaşılmıştır. Medeni yargılamaya konu somut olayda, boşanmaya sebep olan olaylarda erkek eşin süregelen hakaret, fiziksel şiddet ve birlik görevlerini ihmal eden kusurlu davranışlar sergilediği, buna karşılık kadın eşin de sadakat yükümlülüğüne aykırı davrandığı ve sonuçta kadın eşin hayati tehlike geçirecek şekilde sırtından bıçaklanması ile fiilen sonlanan evlilik birliğinde; erkek eşin kişilik hakkının, kadın eşin ise yaşama hakkının ihlal edildiği görülmektedir.
17. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde; İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 2. maddesinde “Herkesin yaşama hakkı hukuk tarafından korunur,…” şeklindeki düzenlemeye paralel Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 17. maddesinde “Herkes yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir,…” hükmü ile yaşamın kutsallığı ilkesinden hareketle yaşama hakkının bütün hakların temeli olduğu, somut olayda erkek eşin; kişilik haklarının ihlal edilmesi karşısında kadın eşin yaşama hakkını ihlal ettiği gözetilerek tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda en azından eşit kusurlu sayılmaları gerekir.
Hukuk Genel Kurulu 2017/2709 E. , 2020/987 K.
MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “karşılıklı boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Edirne 1. Aile Mahkemesince verilen her iki davanın kabulüne ilişkin karar, taraf vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı-birleşen davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı-Birleşen Davalı İstemi:
4. Davacı-birleşen davalı vekili 07.03.2013 tarihli dava dilekçesinde; tarafların 2001 yılında evlendiğini, ortak bir çocuklarının olduğunu, karşı tarafın evlilik boyunca müvekkilini psikolojik baskı altında tuttuğunu, eşinin çalışmasına ailesiyle irtibat kurmasına arkadaşları ve komşularıyla görüşmesine dışarı çıkmasına veya alışveriş yapmasına izin vermediğini, dışarı çıkmasından sonra ise “kiminle birlikte oldun, kimin altından geliyorsun” gibi beyanlarla suçlandığını, yeğeni ile zina yaptığını ileri sürdüğünü, hakaret ve küfürler ettiğini, fiziksel şiddet uyguladığını, son tartışmada müvekkiline satır ile saldırdığını ileri sürerek tarafların boşanmalarına, velâyetin anneye verilmesine, çocuk yararına 300,00TL tedbir-iştirak ve müvekkili yararına 300,00TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 25,000,00TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı-Birleşen Davacı İstemi:
5. Davalı-birleşen davacı asıl davaya verdiği 20.03.2013 tarihli cevap dilekçesinde; boşanmayı gerektirecek bir durumun bulunmadığını, tarafların hâlen bir arada yaşamaya devam ettiklerini, emekli diş hekimi olduğunu, asla şiddet yanlısı olmadığını, haksız şekilde aleyhinde tedbir kararı verildiğini, ekonomik sıkıntılar yaşadığını, kalp rahatsızlığı olduğunu, tüm bunlara rağmen eşi ve çocuğunun maddi-manevi tüm ihtiyaçlarını karşıladığını belirterek davanın reddine karar verilmesini, 26.09.2013 tarihli birleşen dava dilekçesinde ise; asıl davanın açılmasından itibaren tarafların bir arada yaşamaya devam ettiklerini, 07.09.2013 günü komşularının “kadın eşin ortak eve sürekli aynı erkeği aldığı, hatta şu anda da üçüncü şahsın evde olduğu” şeklindeki bilgilendirmesi ile müvekkilinin eve gittiğini, evde tanımadığı bir erkeği tuvalette saklanmış hâlde gördüğünü, üçüncü şahsın müvekkiline yumruk atarak evden kaçtığını belirterek, tarafların boşanmalarına, velâyetin babaya verilmesine, çocuk yararına 300,00TL tedbir-iştirak nafakası ile müvekkili yararına 5.000,00TL maddi ve 50.000,00TL manevi tazminat ödenmesine, ayrıca dosyanın kadın eşin açmış olduğu aynı mahkemenin 2013/147 E. sayılı boşanma davası ile birleştirilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Edirne 1. Aile Mahkemesinin 04.11.2014 tarihli ve 2013/147 E., 2014/682 K. sayılı kararı ile; eşlerin 12.03.2001 tarihinden beri evli oldukları, ortak bir çocuklarının bulunduğu, her iki dava dosyası kapsamında toplanan deliller, Edirne 2. Ağır Ceza Mahkemesine ait eşler arasında yargılaması yapılarak tamamlanan ve karara yansıyan olay gözetilerek evliliğin temelinden sarsıldığı, boşanmaya sebep olan olaylarda eşine hakaret eden, fiziksel şiddet uygulayan ve birlik görevlerini ifada kusur gösteren erkek eşin az, sadakat yükümlülüğüne aykırı davrandığı yönünde yaygın kanaat oluşan kadın eşin ise ağır kusurlu olduğu kabul edilerek; açılan her iki boşanma davasının da kabulü ile tarafların boşanmalarına, velâyetin anneye verilmesine, çocuk yararına 300,00TL tedbir-400,00TL iştirak nafakası ödenmesine, kadın eşin ağır kusurlu olması nedeniyle yoksulluk nafakası ve tazminat istemlerinin reddine, erkek eş yararına ise 4.000,00TL manevi tazminat takdiri ile maddi tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 27.10.2015 tarihli ve 2015/5951 E., 2015/19936 K. sayılı kararı ile; “…Hüküm davacı-davalı tarafından birleşen davanın kabulü, kusur belirlemesi, yoksulluk nafakası ve manevi tazminat talebinin reddi, karşı taraf lehine hükmolunan manevi tazminat yönünden; davalı-davacı tarafından ise velâyet ve maddi tazminat talebinin reddi yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davalı-davacının tüm, davacı-davalının ise aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2- Toplanan delillerden; davacı-davalının sadakat yükümlülüğüne aykırı davranışları yanında, davalı-davacının da…adlı şahsın müşterek konutta olduğu gün eve gelerek eşini hayati tehlike oluşturacak şekilde yaraladığı, eşine hakaret ettiği ve birlik görevlerini yerine getirme konusunda ihmalkâr davrandığı anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu durum karşısında; evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına ve boşanmaya neden olan olaylarda her iki taraf da kusurlu olmakla birlikte tarafların eşit kusurlu olduklarının kabulü gerekir. Bu nedenle; mahkemenin davacı-davalıyı ağır kusurlu kabul etmesi ve bu hatalı kusur belirlemesine bağlı olarak davalı-davacı lehine manevi tazminata hükmetmesi isabetsiz olup, bozmayı gerektirmiştir.
3- Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir.(TMK.m.175) Toplanan delillerle, boşanmaya sebep olan olaylarda davacı-davalı kadının daha ağır kusurlu olmadığı, her hangi bir geliri ve aracı dışında başkaca bir malvarlığının bulunmadığı, boşanma yüzünden yoksulluğa düşeceği anlaşılmaktadır. O hâlde, davacı-davalı kadın yararına geçimi için uygun miktarda yoksulluk nafakası takdiri gerekirken, isteğin reddi doğru görülmemiştir,…” gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozulmuştur.
Direnme Kararı:
8. Edirne 1. Aile Mahkemesinin 23.02.2016 tarihli ve 2016/39 E., 2016/120 K. sayılı kararı ile bozma öncesi kararda yer alan gerekçenin yanında; boşanmaya sebep olan olaylarda kadın eşin evlilikte sadakat yükümlülüğüne aykırı şekilde davrandığı, erkek eşin ise eşine hakaret ettiği, şiddet uyguladığı ve birlik görevlerini ifada kusurlu olduğu şeklinde gerçekleşen tarafların kusurlu davranışları yönünde mahkeme ve Özel Daire arasında çekişmenin bulunmadığı, irdelenmesi gereken konunun “kadın eşin sadakatsiz davranışları olmasaydı ve bu davranışın alenileşmesine kadar erkek eşin gerçekleştirdiği kusurlu davranışlarına rağmen evliliğin devam edip etmeyeceği hususu” olduğu, erkek eşin sadakatsizlik vakıasını gördüğü anda eşini ve…adlı kişiyi yaraladığı, buradaki yaralama eyleminin sadakatsiz davranışın sonucu olduğu, erkek eşin de bu olaydan sonra boşanma davası açtığı, erkek eşin kusurlu davranışının evliliği temelinden sarsan olaydan sonra ya da en azından olay anında gerçekleşmesi karşısında “öncelikle sadakatsiz davranışın” taraflar arasındaki evliliği temelinden sarstığı, bu hâliyle kadın eşin eyleminin evliliğin devamını imkânsız hâle getirmesi nedeniyle kadın eşin daha çok kusurlu sayılması gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
9. Direnme kararı yasal süresi içinde davacı-birleşen davalı vekilince temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
10. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen ilk uyuşmazlık; boşanmaya sebep olan olaylarda Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasında uyuşmazlık konusu olmayarak gerçekleştiği kabul edilen kusurlu davranışların tamamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde tarafların kusur derecelerinin hangi oranda olduğu, burada varılacak sonuca göre kadın eş yararına yoksulluk nafakası ile erkek eş yararına manevi tazminat şartlarının oluşup oluşmadığı noktalarında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
11. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar görülmektedir.
12. Bilindiği üzere 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166. maddesinin bir ve ikinci fıkraları;
“Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.” hükmünü taşımaktadır.
13. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü, somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş olması nedeniyle evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime çok geniş takdir hakkı tanımıştır. Bu bağlamda evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davası açan davacının, davasının kabul edilerek, boşanma kararı elde edebilmesi için iki koşulun gerçekleştiğini kanıtlamış olması gerekir. Bunlardan ilkinde davacı; kendisinden, evlilik birliğinin devamı için gereken “ortak hayatın sürdürülmesi” olgusunun artık beklenmeyecek derecede birliğin temelinden sarsıldığını, ikinci olarak “temelden sarsılmanın” karşı tarafın kusurlu davranışları sonucu gerçekleştiğini ispatlamak zorundadır.
14. Yeri gelmişken belirtmek gerekir ki; söz konusu hüküm uyarınca evlilik birliği, eşler arasında ortak hayatı çekilmez duruma sokacak derecede temelinden sarsılmış olduğu takdirde, eşlerden her biri kural olarak boşanma davası açabilir ise de, Yargıtay bu hükmü tam kusurlu eşin dava açamayacağı şeklinde yorumlamaktadır. Çünkü tam kusurlu eşin boşanma davası açması tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da mademki “birlik artık sarsılmıştır” diyerek boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer (TMK m.2). Nitekim benzer ilkeye HGK’nın 04.12.2015 T., 2014/2-594 E. ve 2015/2795 K. sayılı kararında da değinilmiştir. Bu durumda kusur ilkesine göre genel sebeple (TMK m. 166/1) boşanmaya karar verebilmek için davalının az da olsa kusurlu olması gerekir.
15. Yargıtay boşanma davalarında temyiz incelemesi aşamasının daha sağlıklı yürütülebilmesi amacıyla; her bir davada verilecek olan boşanma kararı, ferileri ve boşanmanın mali sonuçları yönünden yapılacak denetlemeye uygun şekilde, tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleşen kusurlu davranışları belirtildikten sonra eşlerin kusur durumlarının “kusursuz, az kusurlu, eşit kusurlu, ağır kusurlu veya tam kusurlu eş” şeklinde belirlenmesi gerektiğini belirtmiştir. Yine Yargıtay, 03.07.1978 tarihli, 5/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla da “kimin daha fazla kusurlu olduğunu tayin hususunda önceden bir ölçü konulamayacağına ve bu hususta bir içtihadı birleştirmeye gidilemeyeceğine” karar vererek her bir boşanma davasında tarafların boşanmaya esas teşkil eden kusur durumlarının kendine özgü ve o evliliğe münhasır olduğunu kabul etmiştir.
16. Bu açıklamalar kapsamında eldeki davaya gelince; yerel mahkemece boşanmaya sebep olan olaylarda kadın eşin ağır, erkek eşinse az kusurlu olduğu belirtilerek boşanmaya karar verilmiş olup; Özel Daire, boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların gerçekleşen kusurlu davranışlarına göre eşit kusurlu olduklarını belirterek kararı bozmuştur. Boşanmaya sebep olan olaylarda erkek eşin hakaret ettiği, fiziksel şiddet uyguladığı ve birlik görevlerini ihmal ettiği, kadın eşin ise sadakat yükümlülüğüne aykırı davrandığı hususunda Özel Daire ile yerel mahkeme arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, tarafların sabit olan eylemleri nedeni ile boşanmaya sebep olan olaylarda kusur derecelerinin ne olduğu noktasındadır. Taraflar arasında 07.09.2013 tarihinde gerçekleşen yaralama olayının Edirne 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 21.03.2014 tarihli ve 2013/254 E., 2014/47 K. sayılı yargılamasına konu olduğu, bu yaralama sonucunda kadın eşin durumunu bildirir 31.10.2013 tarihli kati sağlık raporunda geçen “….Çekilen Toraks BT de sağda total pnömotoraks mevcuttu. Mevcut bulgularla hastaya sağ tüp torakostomi ve kapalı sualtı drenajı uygulandı. Hasta bu hâli ile mevcut travmadan dolayı hayati tehlike geçirmiştir,…” ifadelerden kadın eşin hayati tehlike geçirecek şekilde sırtından bıçaklandığı anlaşılmıştır. Medeni yargılamaya konu somut olayda, boşanmaya sebep olan olaylarda erkek eşin süregelen hakaret, fiziksel şiddet ve birlik görevlerini ihmal eden kusurlu davranışlar sergilediği, buna karşılık kadın eşin de sadakat yükümlülüğüne aykırı davrandığı ve sonuçta kadın eşin hayati tehlike geçirecek şekilde sırtından bıçaklanması ile fiilen sonlanan evlilik birliğinde; erkek eşin kişilik hakkının, kadın eşin ise yaşama hakkının ihlal edildiği görülmektedir.
17. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde; İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 2. maddesinde “Herkesin yaşama hakkı hukuk tarafından korunur,…” şeklindeki düzenlemeye paralel Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 17. maddesinde “Herkes yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir,…” hükmü ile yaşamın kutsallığı ilkesinden hareketle yaşama hakkının bütün hakların temeli olduğu, somut olayda erkek eşin; kişilik haklarının ihlal edilmesi karşısında kadın eşin yaşama hakkını ihlal ettiği gözetilerek tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda en azından eşit kusurlu sayılmaları gerekir.
18. Hâl böyle olunca mahkemece; kadın eşin ağır kusurlu olduğunun kabulü ile bu hatalı kusur belirlemesine bağlı olarak erkek eş yararına manevi tazminat ödenmesine ve kadın eşin yoksulluk nafaka talebinin reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
19. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bir kısım üyelerce; mahkemece verilen direnme kararının onanması gerektiği, direnme gerekçesinin isabetli olduğu görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüşler, Kurul çoğunluğunca yukarıda belirtilen nedenlerle benimsenmemiştir.
20. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
21. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı-karşı davalı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen ve yukarıda açıklanan ilave nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 02.12.2020 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Asıl dava kadının açtığı evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedenine dayalı boşanma, birleşen dava ise erkeğin açtığı sadakatsizlik sebebiyle boşanma istemine ilişkindir.
Asıl dava 07.03.2013 tarihinde açılmış, davalı erkek davadaki iddiaları kabul etmeyerek davanın reddini istemiştir.
Boşanma davası devam ederken taraflar aynı evde yaşamaya devam etmişler; dosyada mevcut bilgi ve belgelere göre, 07.09.2013 tarihinde davalı erkek komşularının bildirimi üzerine evinde başka bir erkeğin bulunduğunu öğrenmiş ve işyerinden evine gelmiş, evde davacı kadının eskiden bu yana arkadaşı olduğu anlaşılan…adlı şahsı tuvalette bulmuş, bu sırada yaralama fiilleri gerçekleşmiş, davalı erkek bu olaydan sonra 26.09.2013 tarihinde sadakatsizlik sebebiyle boşanma davası açmış ve her iki dava birleştirilmiştir.
Mahkemece davacı-davalı kadının sadakatsizlik fiili daha ağır bulunarak ağır kusurlu olduğu kabul edilip, her iki tarafın boşanma davasın da kabulüne karar verilmiş, Özel Dairece ise davalı-davacı erkeğin, … adlı şahsın müşterek konutta olduğu gün eve gelerek kadını hayati tehlike geçirecek şekilde yaraladığı, bu nedenle eşit kusurlu oldukları gerekçesiyle karar bozulmuş, yerel mahkemece verilen direnme kararı da sayın çoğunlukça bozulmuştur.
Davalı-davacı erkeğin davacı-davalı kadını yaralaması fiili, erkeğin açtığı boşanma davasının sebebi olan sadakatsizlik fiilinin anlaşıldığı anda gerçekleşmiştir. Başka bir anlatımla aslında bu fiil boşanma sebebi değil, boşanma sebebi olarak gösterilen sadakatsizlik fiilinin sonucudur.
Davalı-davacı erkeğin bu yaralama fiili ile ilgili olarak Edirne 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2013/254 esas sayılı davasında yargılandığı, mahkemece verilen kararın, davalı erkeğin davacı …’ya yönelik fiilinde uygulanan ½ oranındaki haksız tahrik indiriminin az olduğu ve ¾ oranında indirim yapılması gerektiği, ayrıca evde yakalanan …’in davalı-davacı …’e yönelik yaralama suçunda da meşru savunma şartlarının oluşmadığı gerekçesi ile bozulduğu anlaşılmaktadır.
Özel Dairece eldeki davaya ilişkin bozma kararında davalı-davacı erkeğe yüklenen kusurun gerekçeleri birlik görevlerini yerine getirmemek, hakaret ve …’in evde olduğu gün kadını yaralaması, kadının kusurunun gerekçeleri ise sadakat yükümüne aykırı davranış olarak belirlenmiş ve kusurların eşit olduğu kabul edilmiştir.
Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; kadın eşin sadakat yükümlülüğüne uymayan fiili, erkek eşin birlik görevlerini yerine getirmemek, hakaret ve sadakatsizlik fiilinin sonucu gerçekleştiği sabit olan yaralama fiiline göre daha ağır bir kusurdur. Bu nedenle direnme kararı yerinde olup sayın çoğunluğun aksi yöndeki bozma düşüncesine katılamıyorum.