T.C.
Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu
Esas No:2007/159
Karar No:2007/220
K. Tarihi:18.4.2007
Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (Ankara Aslîye Beşinci Ticaret Mahkemesi)’nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 14.06.2004 gün ve 2002/602-2004/314 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Ondokuzuncu Hukuk Dairesi’nin 15.05.2005 gün ve 2004/10346-2005/5549 sayılı ilamı ile; (…Dava, taraflar arasındaki ticari ilişki sonucu düzenlenen faturalar bedelinin ödenmemesi üzerine alacağın tahsili için girişilen icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davalı vekili, davacı tarafın yükümlülüklerini yerine getirmediğinden, ödeme konusunda sorunlar yaşandığını, davacının ihtarına cevap verdiklerini, gönderilen malların bir kısmının ayıplı olduğunu belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece benimsenen bilirkişi raporuna göre davanın kısmen kabulüne, itirazın 17.141.889.740.- TL asıl alacak ve 380.179.198.- TL işlemiş faiz toplamı 17.522.068.938.- TL üzerinden iptali ile % 40 inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir.
2-Davadan önceki ödemeler düşülerek sorumluluğa karar verilmesi gerekirken, buniann icraca infazda gözetilmesi gerektiği gerekçesiyle davadan önceki ödemelerin faizleriyle davalının sorumluluğuna yol açacak biçimde hüküm oluşturulması usule aykırıdır…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz Eden: Davalı vekili
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, İcra ve İflas Kanunu’nun 67. maddesine dayalı itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davalı/borçlu vekili; müvekkilinin sözlü ikazlarına rağmen davacının yükümlülüklerini tam olarak yerine getirmediğini, bu nedenle taraflar arasında ödeme miktarı ve biçiminde sorunlar doğduğunu, taraflar arasında işin yapımında kullanılan malzeme sözleşmeye aykırı olduğundan ayıplı malzeme miktan kadar eksik iş yapılmasının söz konusu olduğunu; müvekkili tarafından davacıya değişik tarihlerde belgeli ödemede bulunulduğu halde bu ödemelerin davacı talebinde dikkate alınmadığını savunarak, davanın reddi iie % 40 oranında kötü niyet tazminatına hükmedilmesi gerektiğini cevaben bildirmiştir.
Mahkemenin, yargılama sırasında alınan bilirkişi raporunu benimsemek suretiyle ve “davalının toplam 17.141.889.740 TL alacağa itirazının haksız olduğu, takip tarihinden sonra yapılan 8.000.000.000 TL ödemenin infaz sırasında İcra Müdürlüğünce nazara alınması gerektiği” gerekçesiyle, dava tarihinden önce yapılan ödemeler düşülmeden, “Davanın kısmen kabulüne, 17.141.889.740 TL asıl alacak ve 380.179.198 TL takip tarihine kadar işlemiş faiz olmak üzere, toplam 17.522.068.938 TL üzerinden takibin devamına” dair verdiği karar, Özel Dairece yukarıda açıklanan gerekçeyle bozulmuş; Yerel Mahkemece “itirazın iptali davalarında haklılık durumunun takip tarihi itibariyle belirlenmesi gerektiği, takip ve dava tarihinden sonra yapılan ödemelerin icra müdürlüğünce infaz sırasında nazara alınıp asıl borçtan mahsup edilmesi gereğine hüküm fıkrasında işaret edildiğinden, davalı aleyhine bir uygulamanın
Davacının, taraflar arasındaki ticari ilişki sonucu düzenlenen faturalar bedelinin ödenmemesi üzerine 18.06.2002 tarihinde; 26.305.530.000 TL asıl alacak, 8.173.336.000 TL ihtar tarihine kadar işlemiş faiz, 1.585.600.000 TL 16.05.2002 tarihinden itibaren işlemiş faiz olmak üzere, toplam 36.064.400.000 TL alacağın tahsili için davalı aleyhine ilamsız icra takibine giriştiği, davalı vekilinin borca itirazı üzerine, 11.09.2002 tarihinde görülmekte olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Davalı/borçlu tarafından davacı/alacaklıya banka havalesi iie; 18.06.2002 takip tarihinde 2.000.000.000 TL, takip tarihinden sonra 05.07.2002 günü 2.000.000.000 TL ve 25.07.2002 günü 1.000.000.000 TL Ödemeler yapıldığı; yine eldeki davanın açılmasından sonra, 05.11.2002 tarihinde banka havalesi ile 5.000.000.000 TL ödemede bulunulduğu konusunda uyuşmazlık mevcut değildir.
Uyuşmazlık; borç miktarının takip tarihindeki duruma göre mi, yoksa itirazın iptali davasının açıldığı tarihteki durum itibariyle mi belirlenmesi gerektiği; bir başka ifadeyle mahkemece, icra takibinden sonra ve davadan önce yapılan ödemelerin borçtan düşülmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle belirtilmelidir ki; itirazın iptali davası, müddeabihi takip konusu yapılmış ve borçlunun itiraz etmiş olduğu alacak olan, normal bir eda davasıdır.
Mahkemenin davanın reddi ya da kabulü yönünde verdiği karar, maddi anlamda kesin hüküm teşkil edeceğinden; davanın reddi halinde alacaklı, borçluya karşı aynı alacaktan dolayı yeni bir alacak davası açamayacaği gibi; davanın kabulü halinde borçlu da, alacaklıya karşı bir menfi tespit veya istirdat davası açamayacaktır.
Bu nedenledir ki, mahkeme itirazın İptali davasında; tarafların iddia ve savunmalarını genel hükümlere göre inceleyerek, borcun varlığını ve miktarını araştırmak zorundadır.
Şu açıklamalardan anlaşıldığı üzere; itirazın iptali davası, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabi olduğundan (İİK m. 67/1); alacaklı, alacağının varlığını Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’na göre caiz olan her türlü delil ile ispat edebilir. Burada borçlu, ödeme emrine itiraz ederken bildirmiş olup olmamasına bakılmaksızın, bütün itiraz sebeplerini ileri sürebileceğinden; mahkemenin, borcun sonradan ödendiği itirazını araştırarak, ödemenin takip konusu alacakla ilgili olduğunu belirlemesi halinde, alacaklının dava tarihi itibariyle talep edebileceği alacak miktarı üzerinden hüküm kurması gerektiğinde duraksama bulunmamaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki; alacak miktarının, takip ya da dava tarihindeki koşullara göre belirlenmesinin, itirazın iptali davasında hükmolunan miktar üzerinden tahsiline karar verilebilecek bir tazminat türü olan ve bağımsız bir dava konusu yapılamayan icra inkar tazminatının miktarına da etkili olacağı açıktır. Henüz alacaklı tarafından itirazın iptali davasının açılmadığı bir evrede, borçlunun, itiraza konu borcu kısmen veya tamamen ödemesi mümkündür ve bunu engelleyen herhangi bir yasa hükmü yoktur. Borçlu, itirazın iptali davası açılmamış iken, itirazına konu borcu tamamen öderse, alacaklının itirazın iptali davası açmasına gerek kalmayacak ve böyle bir davayı açmakta hukuki yararı bulunmayacaktır. Zira, itirazın iptali davası açılmasında amaç, itiraz nedeniyle kanun gereğince kendiliğinden durmuş olan takibin devamını sağlamaktır. Takibin devamı yoluyla elde edilecek olan sonuç (alacağın tahsili), borçlunun tüm borcu ödemesiyle zaten gerçekleşmiş olacağına göre; gerçekleşmiş olan
bu sonucu sağlamak üzere bir dava açılmasında hukuki yarar bulunmayacaktır. Bunun gibi, takibe konu borcun kısmen ödendiği durumlarda; ödenmeyen borç tutarına yönelik itirazın iptali davasında, itirazdan sonra ödenmiş olan miktar bakımından da itirazın iptalinin istenilmesinde hukuki yararın mevcut olmayacağı kuşkusuzdur.
Dolayısıyla, itirazın iptali davası açılmadan önce borcun kısmen ödendiği hallerde, alacaklının ödenen kısım yönünden dava açmakta hukuki yaran olmayacağından, ödenen miktar gözönüne alınmaksızın bu kısım için de icra inkar tazminatına hükmedilemeyecektir. Alacağın varlığının dava tarihi gözetilerek belirlenmesi ve alacaklının dava tarihi itibariyle haklılık durumuna göre icra inkar tazminatına hükmedilmesi, dava ekonomisi ve yararlar dengesine de uygun düşecektir.
Şu da eklenmelidir ki; takip konusu alacak için borçlunun İcra Dairesi dışında yaptığı ödemeler, takip konusu alacaktan İcra Müdürlüğünce kendiliğinden mahsup edilemeyeceğinden; eş söyleyişle, harici ödemelerin İcra Müdürlüğünce kabulü için, alacaklının muvafakati gerektiğinden; itirazın iptali davasında mahkemece kısmi ödemenin takip konusu alacakla ilgili olduğuna dair bir karar verilmesi gerektiği her türlü duraksamadan uzaktır.
Sonuç olarak; icra takibinden sonra ve itirazın iptali davası açılmadan önce borçlu tarafından kısmi ödeme yapılmış olması halinde mahkemece, kısmi ödemeler düşülerek, dava tarihine göre belirlenecek bakiye alacak tutarı üzerinden karar verilmesi gerekir.
Nitekim; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 30.03.2005 gün, E: 2005/19-200 K: 2005/210 ve 08.06.2005 gün. E: 2005/19-270 K: 2005/365 sayılı kararlarında da aynı ilke benimsenmiş; 20.10.2004 gün, E: 2004/9-508-2004/562 sayılı kararında ise aynı İlkeden hareketle, itirazın iptali davası açıldıktan sonra dahi yapılan kısmi ödemelerin, takip ve dava konusu alacaktan mahsup edildikten sonra bakiye alacak için hüküm kurulması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece, aynı yöne işaret eden ve Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyularak, dava tarihinden önce borçlu tarafından yapılan kısmi ödemeler düşülmek suretiyle, dava tarihine göre belirlenecek bakiye alacak tutarı üzerinden karar verilmesi gerekirken; yanılgılı gerekçeyle önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
Sonuç: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK’nın 429. maddesi gereğince (BOZULMASINA), istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 18.04.2007 gününde oybirliği ile karar verildi.