T.C.
Yargıtay
13. Hukuk Dairesi
Esas No:2013/31257
Karar No:2014/33064
K. Tarihi:28.10.2014
Karar No:2014/33064
K. Tarihi:28.10.2014
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün davacı avukatınca duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davacı vekili avukat N. A.. ile davalı vekili avukat Ilgaz Uzun’un gelmiş olmalarıyla duruşmaya başlanılmış ve hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR
Davacı, satın almış olduğu dairenin eksik ve ayıplı işleri nedeniyle tazminat davası açması için davalı avukata vekaletname verdiğini, davalının Ankara 7. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1999/441 esas sayılı dosyası üzerinden tazminat davası açtığını, davanın kabul edildiğini, ancak karşı tarafın temyizi üzerine bozulduğunu, bozma üzerine davaya bakan Asliye Hukuk Mahkemesi ve daha sonra da Tüketici Mahkemesince görevsizlik kararı verdiğini, gerekli işlemlerin yapılmaması üzerine davanın açılmamış sayılmasına karar verildiğini, bu süreçte zamanaşımı süresinin dolduğunu, davalının özen ve sadakat borcuna aykırı davranması nedeniyle maddi zarara uğradığını ileri sürerek, 73.825,27 TL’lik zarar miktarının yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davanın zamanaşımı ve esastan reddini dilemiştir.
Mahkemece, “Ankara 7. Asliye Hukuk Mahkemesine ait kararın 13.9.2011 tarihinde kesinleşmiş olması nedeniyle davacının zarara uğradığını en geç bu tarihte öğrendiği kabul edilerek, davanın kesinleşme tarihinden itibaren en geç bir yıl içinde iş bu davanın açılması gerekirken, bir yıllık zamanaşımı süresi içinde açılmadığı” belirtilerek, Avukatlık Kanunu’nun 40. maddesi gereğince davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş, hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Avukatlık Kanununun 40. maddesinde, “iş sahibi tarafından sözleşmeye dayanılarak avukata karşı ileri sürülen tazminat istekleri, bu hakkın doğumunun öğrenildiği tarihten itibaren bir yıl ve her halde zararı doğuran olaydan itibaren beş yıl geçmekle düşer” hükmü bulunmakta olup, bu hükümle müvekkilin avukata karşı tazminat isteminin bir ve beş yıllık zamanaşımına tabi olduğu belirtilmiştir. Mahkemece, ilgili mahkeme kararının kesinleşme tarihi olan 13.9.2011 tarihinde zararın öğrenildiğinden bahisle dava tarihine göre bir yıllık zamanaşımı süresinin geçtiği kabul edilmiştir. Oysa ki Avukatlık Kanunu’nun 40. maddesinde, bir yıllık zamanaşımı süresinin, tazminat hakkının doğumunun öğrenildiği tarihten itibaren başlayacağı belirtilmiş olup davacı, davalı avukatın davanın seyri ve sonucu hakkında kendisini bilgilendirmediğini, söz konusu davanın aleyhine kesinleşmiş olduğunu, iş bu davayı açmadan hemen önce öğrendiğini, dolayısıyla olayda zamanaşımının söz konusu olmadığını ileri sürmüştür.
Gerçekten de söz konusu davayı, davacıya vekaleten davalı avukatın takip ettiği, tebligatların davalı avukata yapıldığı, davacının, verilen karardan ya da bunun kesinleşme tarihinden haberdar olduğuna ilişkin bir bilgi ve belgenin dosyada bulunmadığı anlaşılmaktadır. Avukatlık Kanunu’nun 40. maddesi gereğince müvekkilin avukata karşı açacağı tazminat davasında zamanaşımı süresinin, bu hakkın doğumunun öğrenildiği tarihten itibaren başlayacağı kuşkusuzdur. Somut olayda davacının zarara uğradığını ve bu nedenle tazminat hakkının doğduğunu, kendisinin ileri sürdüğü (iş bu davadan hemen önce) tarihten önce öğrendiği hususu ispat edilememiştir. Hemen belirtmek gerekir ki bu konudaki ispat yükü, davalı müvekkile aittir. Davalı, davacının, Ankara 7. Asliye Hukuk Mahkemesine ait kararın kesinleşme tarihinden ve bu tarihte zarara uğradığından haberdar olduğunu ispat edememiştir. Kaldı ki bu süreçte taraflar arasındaki vekalet ilişkisinin azil, istifa gibi nedenlerle sona ermediği, dolayısıyla devam ettiği, söz konusu davada tebligatların da davacının vekili sıfatıyla davalıya yapıldığı da anlaşılmaktadır. Esasen taraflar arasındaki sözleşme ilişkisi devam ettiği sürece zamanaşımı süresinin işlemeye başlamasından da söz edilemez. O halde davada zamanaşımı söz konusu olmadığından, mahkemece işin esası incelenerek, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
SONUÇ: Yukarda açıklanan nedenlerle, temyiz edilen hükmün, davacı yararına BOZULMASINA, 1100,00 TL duruşma avukatlık parasının davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, peşin alınan 24,30 TL. temyiz harcının istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/III-2 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 28.10.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.
KARAR
Davacı, satın almış olduğu dairenin eksik ve ayıplı işleri nedeniyle tazminat davası açması için davalı avukata vekaletname verdiğini, davalının Ankara 7. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1999/441 esas sayılı dosyası üzerinden tazminat davası açtığını, davanın kabul edildiğini, ancak karşı tarafın temyizi üzerine bozulduğunu, bozma üzerine davaya bakan Asliye Hukuk Mahkemesi ve daha sonra da Tüketici Mahkemesince görevsizlik kararı verdiğini, gerekli işlemlerin yapılmaması üzerine davanın açılmamış sayılmasına karar verildiğini, bu süreçte zamanaşımı süresinin dolduğunu, davalının özen ve sadakat borcuna aykırı davranması nedeniyle maddi zarara uğradığını ileri sürerek, 73.825,27 TL’lik zarar miktarının yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davanın zamanaşımı ve esastan reddini dilemiştir.
Mahkemece, “Ankara 7. Asliye Hukuk Mahkemesine ait kararın 13.9.2011 tarihinde kesinleşmiş olması nedeniyle davacının zarara uğradığını en geç bu tarihte öğrendiği kabul edilerek, davanın kesinleşme tarihinden itibaren en geç bir yıl içinde iş bu davanın açılması gerekirken, bir yıllık zamanaşımı süresi içinde açılmadığı” belirtilerek, Avukatlık Kanunu’nun 40. maddesi gereğince davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş, hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Avukatlık Kanununun 40. maddesinde, “iş sahibi tarafından sözleşmeye dayanılarak avukata karşı ileri sürülen tazminat istekleri, bu hakkın doğumunun öğrenildiği tarihten itibaren bir yıl ve her halde zararı doğuran olaydan itibaren beş yıl geçmekle düşer” hükmü bulunmakta olup, bu hükümle müvekkilin avukata karşı tazminat isteminin bir ve beş yıllık zamanaşımına tabi olduğu belirtilmiştir. Mahkemece, ilgili mahkeme kararının kesinleşme tarihi olan 13.9.2011 tarihinde zararın öğrenildiğinden bahisle dava tarihine göre bir yıllık zamanaşımı süresinin geçtiği kabul edilmiştir. Oysa ki Avukatlık Kanunu’nun 40. maddesinde, bir yıllık zamanaşımı süresinin, tazminat hakkının doğumunun öğrenildiği tarihten itibaren başlayacağı belirtilmiş olup davacı, davalı avukatın davanın seyri ve sonucu hakkında kendisini bilgilendirmediğini, söz konusu davanın aleyhine kesinleşmiş olduğunu, iş bu davayı açmadan hemen önce öğrendiğini, dolayısıyla olayda zamanaşımının söz konusu olmadığını ileri sürmüştür.
Gerçekten de söz konusu davayı, davacıya vekaleten davalı avukatın takip ettiği, tebligatların davalı avukata yapıldığı, davacının, verilen karardan ya da bunun kesinleşme tarihinden haberdar olduğuna ilişkin bir bilgi ve belgenin dosyada bulunmadığı anlaşılmaktadır. Avukatlık Kanunu’nun 40. maddesi gereğince müvekkilin avukata karşı açacağı tazminat davasında zamanaşımı süresinin, bu hakkın doğumunun öğrenildiği tarihten itibaren başlayacağı kuşkusuzdur. Somut olayda davacının zarara uğradığını ve bu nedenle tazminat hakkının doğduğunu, kendisinin ileri sürdüğü (iş bu davadan hemen önce) tarihten önce öğrendiği hususu ispat edilememiştir. Hemen belirtmek gerekir ki bu konudaki ispat yükü, davalı müvekkile aittir. Davalı, davacının, Ankara 7. Asliye Hukuk Mahkemesine ait kararın kesinleşme tarihinden ve bu tarihte zarara uğradığından haberdar olduğunu ispat edememiştir. Kaldı ki bu süreçte taraflar arasındaki vekalet ilişkisinin azil, istifa gibi nedenlerle sona ermediği, dolayısıyla devam ettiği, söz konusu davada tebligatların da davacının vekili sıfatıyla davalıya yapıldığı da anlaşılmaktadır. Esasen taraflar arasındaki sözleşme ilişkisi devam ettiği sürece zamanaşımı süresinin işlemeye başlamasından da söz edilemez. O halde davada zamanaşımı söz konusu olmadığından, mahkemece işin esası incelenerek, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
SONUÇ: Yukarda açıklanan nedenlerle, temyiz edilen hükmün, davacı yararına BOZULMASINA, 1100,00 TL duruşma avukatlık parasının davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, peşin alınan 24,30 TL. temyiz harcının istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/III-2 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 28.10.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.