Hukuk Genel Kurulu 2017/593 E. , 2020/300 K.
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki asıl davada maddi-manevi tazminat, karşı davada manevi tazminat isteminden dolayı yapılan yargılama sonunda, Gebze 2. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen asıl davanın reddine, karşı davanın kısmen kabulüne ilişkin karar, davacı-karşı davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda karşı dava yönünden bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı-karşı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 26.09.2003 tarihli dava dilekçesinde; avukat olan davalının, müvekkili adına Gebze 1. Sulh Hukuk Mahkemesinde açtığı 2002/266 E. sayılı davada aleyhlerine çıkan kararı temyiz etmemesine rağmen temyiz etmiş gibi müvekkilini oyaladığını, durumun baroya bildirildiğini, davalının müvekkilini asılsız iddialarla üst düzey askeri makamlara ve tehdit, şantaj gibi suç isnatlarıyla savcılığa şikâyet ettiğini, bu haksız şikâyetlerin müvekkilini tahkir edip üzüntüye soktuğunu, ayrıca davalının vekâlet ilişkisinde aldığı gider avansını da iade etmediğini ileri sürerek 300TL maddi, 2.000TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı 17.11.2003 tarihli cevap ve karşı dava dilekçesinde, davacı vekili olarak takip ettiği dosyada masraflar hakkında bilgilendirmek suretiyle hazırlamış olduğu temyiz dilekçesini davacıya faksladığını, davacının temyiz masrafını kendisi ve çalışanlarının büroda bulunmadığı bir sırada uzak yoldan geldiği ve tekrar gelemeyeceğini söyleyerek yan bürodaki sekretere bıraktığını, bu durumun temyiz süresi geçtikten sonra tesadüfen ortaya çıktığını, temyiz masrafı gibi önemli bir masrafı büro çalışanı olmayan üçüncü bir kişiye bırakan davacının kusurlu olduğunu, buna rağmen iyi niyetle sorunun çözülmesi için çaba sarf ettiğini, idari yargıda dava açılabileceği konusunda yol gösterdiğini ancak davacının büro çalışanı ve stajyer avukat huzurunda, açılacak davanın sonucuna ilişkin garanti içeren bir sözleşme ve 200.000TL’lik senet imzalamaması hâlinde “temyiz edilmemenin suçunu size yıkarım, savcılığa ve medyaya vereceğim” şeklinde sözlerle şantaj yaptığını, bu eylemlerinin devam etmesi üzerine vekillikten istifa ederek ilgili yerlere durumu bildirir şikâyette bulunduğunu, gerçekte kendisinin meslek onurunun zedelendiğini savunarak asıl davanın reddine, karşı davanın kabulü ile 5.000TL manevi tazminatın davacı-karşı davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme Kararı:
6. Gebze 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 01.06.2010 tarihli ve 2003/721 E., 2010/249 K. sayılı kararı ile; davacı vekil edenin kendi kusuru ile istemediği bir duruma düştüğü ve iddialarının sübut bulmadığı gerekçesiyle asıl davanın reddine, kendi kusurunu bilmesine rağmen hak aramanın çok daha ötesinde gayri meşru usuller kullanarak karşı davacının mesleki saygınlığına halel getirildiği gerekçesiyle karşı davanın kısmen kabulü ile 2.000TL manevi tazminatın davacı-karşı davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Yerel Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı-karşı davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 13. Hukuk Dairesince 18.04.2013 tarihli ve 2012/29022 E., 2013/10194 K. sayılı kararı ile;
“…1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacı-karşı davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Davacı-karşı davalının 2.7.2003 tarihli şikâyet dilekçesi ile avukatın kararı temyiz etmeyerek kesinleşmesine sebebiyet verdiği ve avukatlık görevini ihmal ettiği gerekçesi ile Baroya bildirimde bulunduğu ve Kocaeli barosu Disiplin Kurulu tarafından 26.12.2007 tarihli karar ile davalı avukatın 1 yıl süre meslekten yasaklanmasına karar verildiği ancak kararın T.Barolar Birliği Başkanlığınca kararın bozulduğu tüm dosya kapsamı ile anlaşılmaktadır.
Borçlar Kanunu’nun 49. maddesine göre, kişilik hakları haksız saldırıya uğrayan kimse manevi tazminat isteyebilir. Aynı Kanun’un 98. maddesi delaletiyle sözleşmeye aykırılık hâlinde de 49. maddenin uygulanacağı duraksamasızdır. Kişinin onuru, saygınlığı gibi kişilik haklarını oluşturan değerlere saldırı hâlinde manevi bir zarar yani kişilik hak ve değerlerinde irade dışında gerçekleşen bir eksilmenin oluştuğunun kabulü gerekir.
İhbar ve şikâyet hakkının kullanılması, Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen hak arama özgürlüğünün doğal bir sonucudur. Şikâyet dilekçesinin içeriğinden davalının Anayasa ile öngörülen şikâyet hakkını kullandığı, kişilik hakkına saldırı niteliğini taşımadığı bu nedenle karşı dava açısından manevi tazminat koşullarının oluşmadığı anlaşılmaktadır. Bu şikâyetin sonucu olarak disiplin cezası verilmemesi de sonuca etkili değildir. Karşı dava açısından şikâyet hakkının kullanıldığı, manevi tazminat koşulları oluşmadığından reddine karar verilmesi gerekirken, kısmen kabulü usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.” şeklindeki gerekçeyle hüküm bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Mahkemece 18.03.2014 tarihli ve 2013/473 E., 2014/139 K. sayılı kararla, ilk karar gerekçeleri tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacı-karşı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olay bakımından karşı dava ile talep edilen manevi tazminat isteminin koşullarının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümüne geçilmeden önce, konuya ilişkin yasal düzenleme ve ilkelerin ortaya konulmasında yarar vardır:
13. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 24. maddesinde;
“Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hâkimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir.
Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.” hükmü yer almaktadır.
14. Dava konusu eylemlerin gerçekleştiği tarihte yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) “Şahsi menfaatlerin haleldar olması” başlıklı 49. maddesinde ise;
“Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebilir.
Hâkim, manevi tazminatın miktarını tayin ederken, tarafların sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate alır.
Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir tazmin sureti ikame veya ilave edebileceği gibi tecavüzü kınayan bir karar vermekle yetinebilir ve bu kararın basın yolu ile ilanına da hükmedebilir.” düzenlemesine yer verilmiştir.
15. Aynı konu 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) “Kişilik hakkının zedelenmesi” başlıklı 58. maddesinde ise şu şekilde düzenlenmiştir:
“Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir.
Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir giderim biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir.”
16. Bu hükümlerle koruma altına alınan kişilik hakları hukuka aykırı olarak saldırıya uğrayan kimse, manevi tazminata hükmedilmesini isteyebilir.
17. Burada kural olarak doğrudan doğruya zarar görme koşulu aranmaktadır. Ancak kişilik değerlerinin kapsam ve çerçevesi, yerleşik değer yargılarına ve yaşam deneyimine bağlı olarak belirlenmelidir. BK‘nın 49. maddesi genel bir düzenleme olup, öngördüğü koşullar gerçekleştiğinde, ruhsal uyum dengesi sarsılanın, kişilik değerlerine saldırı nedeniyle manevi tazminat isteyebilmesi olanağı vardır. Manevi tazminat isteminin temelinde ise, davalının haksız eylemi yatmaktadır. Bilindiği üzere haksız eylemin unsurları, hukuka aykırı fiil, kusur, zarar ve fiil ile zarar arasında illiyet bağı bulunmasıdır. Her somut olayda hâkim bu koşulların varlığını sorgulamalı, var oldukları sonucuna ulaşılır ise tazminat miktarının belirlenmesinde saldırı teşkil eden eylem ve olayın özelliği yanında tarafların kusur oranını, sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını dikkate almalıdır.
18. Tüm bu açıklama ve yasal düzenlemeler ışığında somut olay incelendiğinde; taraflar arasındaki vekâlet ilişkisinde davacı-karşı davalının, avukatı olan davalı-karşı davacının görevini gereği gibi yerine getirmediğini, bu nedenle zarara uğradığını düşünürek farklı yer ve zamanlarda görüşmelerde bulunduğu anlaşılmaktadır. Karşı davacı avukat, bu görüşmelerde karşı davalının, kendisinin kişilik haklarını ihlâl edici, meslek onurunu rencide edici hareketler sergilediğini, uğradığını ileri sürdüğü zarara karşılık olarak zorla senet imzalatmak istediğini ileri sürmüştür. Dosya kapsamında alınan tanık ifadeleri, karşı davalı hakkındaki senet yağmasına teşebbüs isnadıyla yürütülen ve suçun işlendiğinin sabit olmaması nedeniyle beraatle sonuçlanıp onanarak kesinleşen ceza dosyasında toplanan deliller birlikte değerlendirildiğinde, karşı davalının manevi tazminatı gerektirir haksız eyleminin varlığının ispat olunamadığı anlaşılmaktadır. Bunun yanında karşı davacı baroya haksız şekilde şikâyet edilmesi nedeniyle de zarara uğradığını ileri sürmüş ise de, bozma kararında ifade edildiği üzere, salt yasal şikâyet hakkının kullanılması kişilik haklarının ihlâli sonucunu doğurmayacaktır.
19. Hâl böyle olunca karşı davada talep edilen manevi tazminat isteminin reddi gerekir.
20. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmelerde; karşı davalının, avukatı olan karşı davacıya karşı tutum ve davranışlarının kabul edilebilir mahiyette olmadığı, hak arama sınırını aştığı ve haksız eylem boyutuna ulaştığı, bu nedenle mahkemece karşı davacı yararına manevi tazminata hükmedilmesinin yerinde olduğu ve direnme kararının onanması gerektiği yönünde görüş ileri sürülmüş ise de yukarıda açıklanan nedenlerle bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
21. Sonuç itibariyle Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olup hükmün bozulması gerekir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı-karşı davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 12.03.2020 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.