T.C.
Yargıtay
13. Hukuk Dairesi
Esas No:2010/7190
Karar No:2010/11943
K. Tarihi:23.9.2010
KARAR
Davacı, davalı TOKİ vekili T.C. Ziraat Bankası A.Ş. Galleria şubesi ile 24/07/2006 tarihinde imzalamış oldukları İstanbul Halkalı Toplu Konut Projesi Gayrimenkul Satış Sözleşmesi ile henüz proje aşamasında bulunan İstanbul Küçükçekmece, Halkalı 550 Adadaki C2-1 Blok 9 nolu 132,17 m2’lik daireyi konut amaçlı olarak satın aldığını, dairenin 02/01/2008 tarihinde ayıplı olarak teslim edildiğini, bu konuda mahkemeye tespit yaptırdığını, seçimlik hakkının kullanılması için çekilen ihtarnamenin sonuçsuz kaldığını ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla satım tarihi olan 24/07/2006 tarihindeki KDV, komisyon ve BSMV dahil dairenin oluşan ayıpsız toplam değerinden %30 indirilerek, indirilen miktarın satım sözleşmesinin kurulmuş olduğu tarihten itibaren işleyecek avans faizi ile, şimdilik üç aylık kira kaybı ile tespit ve ihtarname nedeni ile doğan toplam 2. 575-TL zararın ise dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline bu olmadığı takdirde vade farkıyla birlikte KDV, komisyon ve BSMV dahil dava tarihi itibari ile dairenin ulaşmış olduğu ayıpsız değerden %30 indirilerek, indirilecek miktarın dava tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı TOKİ ve asli müdahil K Toplu Konut Ltd. Şti. davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulü, kısmen reddi ile 18.995,96-TL’nin dava tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte davalı Toki’den alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş; hüküm davacı, davalı ve asli müdahil tarafından temyiz edilmiştir.
1-HUMK’un 381. maddesi gereğince mahkeme, hazır olan tarafların iddia ve savunmalarını dinledikten sonra yargılamanın sona erdiğini bildirerek kararını tefhim eder. Kararın tefhimi en az, aynı yasanın 388. maddesinde belirtilen hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur. HUMK’un 388/son maddesi gereğince de istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenilen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. Yine aynı kanunun 389. maddesinde de hüküm kısmında iki tarafa yükletilen hak ve borçların tereddüde yer vermeyecek şekilde belirtilmesi zorunluluğu tekrarlanmıştır. Aynı maddenin son fıkrası gereğince de zorunlu nedenlerle yalnız hüküm sonucunun tefhim edildiği hallerde, gerekçeli kararın sonradan belli bir süre içinde yazılması mümkündür. Bu gibi hallerde de HUMK’un 388. maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren kısa karar ile daha sonra yazılan gerekçeli kararın birbirine uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hâkimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak da yoktur. Kısa kararla gerekçeli kararın birbirinden farklı olması yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim olunmasına ilişkin Anayasanın 141. maddesi ile HUMK’un yukarda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca bu husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hâkime yükletilmiş bir görevdir.
Somut olayda, kısa kararın verildiği duruşma tutanağında, “Davacı vekilinin açmış olduğu davanın kısmen kabul kısmen reddi ile 18.995,96-TL’nin dava tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte davalı Toki’den alınarak davacıya verilmesine” karar verildiği belirtilmiş ve hüküm böylece tefhim edilmiş olmasına rağmen, aynı tarihi taşıyan gerekçeli kararda, “Davacı vekilinin açmış olduğu davanın kısmen kabul kısmen reddi ile 18.223,57-TL’nin dava tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte davalı Toki’den alınarak davacıya verilmesine” şeklinde hüküm kurulması suretiyle duruşma tutanağına geçirilen kısa karar ile gerekçeli karar arasında aykırılık yaratılmıştır. 10.4.1992 tarih ve 1991/7 esas, 1992/4 karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararına göre HUMK’un 382, 388, 389 ve 428 maddeleri hükmü gereğince kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması bozma nedeni olup, bu durumda mahkemece, anılan İçtihadı Birleştirme Kararında da belirtildiği gibi bozmadan önceki verdiği kararla bağlı olmaksızın ancak aradaki çelişkiyi giderecek şekilde yeniden karar verilebilmesi için hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
2-Bozma nedenine göre davacı, davalı ve asli müdahilin sair temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenle hükmün BOZULMASINA, (2) nolu bentte açıklanan nedenle davacı, davalı ve asli müdahilin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, 750.00 TL duruşma avukatlık parasının karşılıklı alınarak birbirlerine ödenmesine, peşin alınan 256.45 TL. temyiz harcının davalıya ve peşin alınan 17.15 TL temyiz harcının ihbar olunan tarafa istek halinde iadesine, 23.9.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.